9 Mayıs 2013 Perşembe

Çünkü hiç kimse beni canı gibi sevmedi. Yaşamak gibi önemsemedi. Nefes almak kadar ilgilenmedi. Su kadar benimsemedi. Sevdiler belki ama, sevdiler işte. Kimse ben gidiyorum dediğimde elimi kolumu bağlayıp "Gitmeyeceğine söz verene kadar bırakmam annen evde meraktan ölür sonra annesiz kalırsın biliyorum benden daha çok nefret edersin ama yine yanında yalnız ben kalırım bak sen gitme bence bu kadar acıya katlanamayız" demedi. Kimse ben gittiğimde içip içip kapıma gelip deli gibi ağlayıp "Affedene kadar gitmem rezillik çıkarırım oğlum" demedi. Tamam sonra pişman oldular ama o an yapsalardı affedilirlerdi, sonrası pekte önemli değildi, ben alışıp ağlamayı kestikten sonra onların ne bok yediği pekte ilgilendirmezdi aslında. Hem hepsini geçtim kimse benimle birlikteyken ufacık bir şeyle beni mutlu edip, gülüşlerimle kendini mutlu edicek kadarda sevmedi beni. Sevdiler belki ama, sevdiler iştee.

30 Nisan 2013 Salı

Kalabalık bir şehir düşünün. Çok kalabalık. Hiç kimseyi tanımıyorsunuz, hatta dillerini bilmiyosunuz. Yalnızsınız yanınızda olan tek şey  O. 
Onu kaybettiğinizi düşünün şimdide. Nasıl hissettiniz? 
İşte tamda bu şekilde ilerliyoruz. Hayatımızdaki herkesi tek bir adam için siliyoruz. HERKESİ. Kimsenin duygularını, düşüncelerini, hayallerini, görüşlerini bilmiyoruz hatta o adam için öyle bir hale geliyoruzki yıllardır tanıdığımız insanların yanından geçerken selam vermiyoruz. O olsun yeter, o duyarsa kızar şimdi aramı bozmıyım. o şöyle o böyle o o o o o o oo. Sonra bi gün onu hayatımızdan çıkardığımızda bakıyoruzki ulan biz kaybolmuşuz. Biz diye bi şey kalmamış. Kimseye yaklaşamaz oluyoruz onu hayatımızda istemesekte onun izlerini kapatamıyoruz. Hem isteyip hem istememek nedir bilirmisiniz ya. Ulan bi şeyi ya istersin ya istemezsin. Ama yok bazen o gerizekalı kalp öyle bi kemiriyoki alışkanlığı hah işte o zaman sarıyosun kafaya boklu bezi. İnsanları yeniden tanıman, sevmen, güvenmen, anlaman zaman alıyo yeniden doğuyosun, yeniden başlıyosun, yeniden ayaklanıp yürümeye başlıyosun belki dikkat ediyosun bu sefer ama ayağına cam çoktan batmış oluyo. Neyseki bi müddet sızlasa hatta mikrop kapsada sonrasında asıl adım nasıl atılırmış öğreniyosun.

8 Mart 2013 Cuma

Aslında hiç birimiz öyle büyük şeyler beklemedik. Çok sevilmek istedik, çok sahiplenilmek, birinin bize yeryüzündeki her şeyden çok güvenmesini bekledik. Mutlu olmak için öyle büyük şeylerde istemedik, ya abarttınız ya da umursamadınız, hediyelere, lüks şeylere gerek yooktu aslında, sadece bütün kelimeleri kucağımıza dökücek kadar anlamlı sarılın istedik, yüreğinizden geçenleri duymak istedik. Tek olmak, aldatılmamak, sizin için anlamlı olmak, hayatınızın merkezine yerleşmek istedik. Değerli olmak istedik bizim haricimizdeki her şeyi siktir edebileceğiniz kadar güclü olun istedik. Aslında hepimiz bi pamuk şekerle mutlu olabilecek kızlardık ve en büyük yanlışımız öpünce prense dönüşen kurbağanın sadecce masalda olduğunun, normal hayattaki kurbağaların birer imtihan olduğunu unutarak uzun hayaller kurmaktı.

10 Ocak 2013 Perşembe

Haftalar Sonra

Haftalar sonra yine ağladım onun için. İlk defa ağladım uzun süreden sonra, onsuzluğun ilk gününden beri, ilk defa. İçimde biriktirdiğim her şeyi kustum bugün. Gözpınarlarım cesur olduğu gibi gözyaşlarımda dürüsttü bugün, hiç kurumadan aktılar. Canım yandı. Hiç yanmadığı kadar canım yandı bugün. En çok onu istedim yanımda ve en çok ona uzak kaldım. Yanımda olmasını istediğim kadar kaybettim. Yolumu bulamadım. Ona yine gidemedim. Gurur diyeceksiniz belki ama değildi, bu bildiğin inançsızlıktı. Ben yıllardır güvendiğim göğüsünde büyüdüğüm o adama artık inanmıyordum. İnandırmak yine onun elindeydi, ama oda inandırmıyordu. Bense yine kırılmaktan incinmekten korkuyordum. Kızgınlığım geçmişti de ben kırgınlıklarıma çare bulamıyordum.Toplayıp bir araya getiremiyordum, ya bi parçam, ya öteki yarım ya da eksilen yanım ondaydı. Eksikti sonuç itibariyle ve onsuz tamamlanmıyordu. İkimizde inançsızdık bu aşka. Yıllardır hiç zorlanmadan yürüttüğümüz aşkı artık itmeye halimiz yoktu bizim. Aslında ikimizinde bildiği bir şey vardı ki, biz elele tutuştuğumuz zaman aşkımız kendiliğinden yürüyordu. Ama bizim elele tutuşmaya cesaretimiz yoktu artık. Şöyle geriye bakıp düşündüğümüzde birbirimizi yorduğumuz da söylenemezdi aslında. Sevgimiz zararsız olduğu gibi kusursuzdu, kusursuz olduğu gibi yaşamaya değer. Yazmakta en çok zorluk çektiğim şeyde buydu amk; Bizim sevgimiz. Belki en içten belki en duygusal belki her insanın gerçekten yaşaması gereken o sevgi. Acı veren her şeyin bağımlılık yaptığı gibi bu aşk da bizde bağımlılık yapmıştı. Kaçtıkça yaklaşıyorduk, yaklaştıkça bağlanıyorduk, bağlandıkça kördüğüm oluyor ve hiç bir şekilde çözülemiyorduk. Hoş şikayetçide sayılmazdık biz bu durumdan, aksine bu bize güven verirdi. İnsan hiç bir şeyi kaybetmekten korkmuyorda, o güven veren sevgiyi kaybetmekten korkuyor. O gitsin istiyorsun, bitsin, artık yormasın. Bir anlık sinirle bunların hepsini istiyorsun ama sevgisinin bitmesini hiç istemiyorsun. Sonra oturup sakin kafayla düşündüğünde yıllarını verdiğin, emek sarfettiğin, sevdiğin, sevildiğin o adamı hayatından çıkarmak istemiyorsun ama ondan bi çaba göremeyince ayağa kalkamıyorsun.
Gülüşünün altında başka bir hayat vardı onun. Alırdı beni bu kasvetli yerden, götürürdü. Gözlerinde başka bi yaşam vardı, bi başka hayat. Elleri bi insanın sahip olabileceği en güzel şeydi. Kalbini her yüreğin sevmesi gerekirdi. Başka güzeldi benim sevdiğim. O herşeyden çok sevdiğim.