14 Aralık 2012 Cuma

Dışıma akıtıp kristale çeviremediğim gözyaşlarım içime akıp iğrin oldu. Canım yandı, mikrop kaptım özleminden. Sonra yazdığım yazılar antibiyotiğim oldu, onlara akıttım iğrinimi.
Ellerin üşürken avuç içine aldığında bütün bedenini saran o ateş. Gözlerine bakıp gülümsediğinde içine düşen o ateş. Seni öptüğünde dudaklarında hissettiğin o ateş. Sarıldığında belinden beyin hücrelerine kadar hissettiğin o ateş. O tırnak uçlarına kadar hissettiğin ateş varya, he işte hepsi aynı ateş; aşkın ateşi. O cehennemin yenik düştüğü ateş.
İnsanları ağlattım. Onların canlarını yaktım. Yüreklerinde en derine indim ve orayı içime akıttığım gözyaşlarıma boğdum. Onlar gözyaşlarımı hiç görmedi ama hissetti. Onları boğdum. Öldürmekten beter ettim. Geçmişlerini hatırlattım, canlarını yaktım. Kalplerindeki özlem, nefret, kin ve aşkı kafalarına yıktım. Her gün, her yazdığım yazıda daha çok canlarını yaktım. Her satırımda daha çok yordum onları. Senin intikamını o masum insanlardan çıkarttım.
Asla darılıp gücenemiyorsun, küsemiyorsun. Çok kırılıp, çok inciniyorsun ama özlüyorsun ve unutuyorsun. Her şeyi, yaşattığı bütün kötülükleri unutuyorsun. Eksileri ne kadar çok olursa olsun asla artılarını bitirmiyor, her zaman iyi yönleri ağır basıyor. Özlemek her şeyin üstünden geliyor, ama bir o gelmiyor.
Dudakları. O bir şeyler anlatırken hayattan, yaşamaktan tatlı yüzü, mimikleri. Benim ona hayran bakışlarımı farkedip "ya fıstık bakma öyle" derken narin tavrı. Onun o kalbi, o beni sevişleri şimdilerde beni uzaklardan özleyen hali.

12 Aralık 2012 Çarşamba

Özleyeceksin elbet. Keşke diyeceksin. Keşke vazgeçmeseydim. Keşke bırakmasaydım. Keşke onu bu kadar üzmeseydim diyeceksin. Keşke dediğin her şey için pişman olacaksın. Hayatında ilk defa pişman olacaksın. "Ben pişman olmam" derdin ya, "SEN PİŞMAN OLACAKSIN"
"Pişman olacağım şeyler yapmam" derdin ya. İşte anlayacaksın ki hayatında en çok pişman olacağın şeyi yaptın. 
O çok sevdiğim gözlerinden hangi hakla o kadar yaş akıttım diyeceksin. "Seni üzmeye ne hakkım var" derdin ya, hiç hakkın olmadığını o zaman tekrar anlayacaksın. Hakkın olmadığı halde bunu yaptığın için tekrar pişman olacaksın. Keşke diyeceksin. O olsaydı böyle olmazdı diyeceksin. Sevilmeyeceksin ya hani, o olsaydı çok severdi diyeceksin. Aldatılacaksın, üç beş kadının parmak ucundaki maskara olacaksın ya hani, o olsaydı asla ihanet etmezdi diyeceksin. Üzecekler, kıracaklar, yıpratacaklar, bağırıp çağırıp sürekli haklı çıkacaklar ya hani, o bunların hiç birini yapmazdı diyeceksin. Yalan söyleyecekler, üzüp kalbini parçalara bölecekler ya hani, o olsaydı kıyametin kopacağını bilse dahi doğruyu söylerdi diyeceksin. 
Benimle yaşayamadığın onca şey için "SEN PİŞMAN OLACAKSIN"
Ve şimdi bunu okuyorsun ya, okuduğuna yine pişman olacaksın. Çünkü yüzüne vurduğum gerçekler altında ezilip büzüleceksin. Ha, şimdi gururundan yine aramayacaksın ya, sen ilerde yine çok pişman olacaksın.

11 Aralık 2012 Salı

Senin gibi olmaya başlıyordum...

Küçücük ellerimle yazdığım şiirlere sığdırdım ben seni. Küçücük parmaklarıma, küçücük yüreğime. Olmazsa olmazlarımın arasına koydum seni...
Koydum koymasına ama olmasanda yaşadım. Yaşadım işte; uçsuz bucaksız denizin ortasında yalnız kalırcasına yaşadım, bitmek bilmeyen çölün ortasında susuz kalırcasına yaşadım. Hep eksik yaşadım, hep noksan, hep hayallerle, umutlarla ve hayal kırıklıklarımın kalbime batışının acısıyla. Senelerce kışı yaşadı kalbim, yıllarca ağladı, bitmek bilmeden özledi, hiç yorulmadan sevdi. Koskoca ruhum yoruldu, küçücük kalbim hiç yorulmadı.Öyle sevdim işte, her gün dönme umudunu sevdim. Beklemeyi sevdim. Dönmeyeceğini bilsem dahi, bir bankta oturup seni beklemeyi sevdim. Sonra zamanla sensizliği sevdim, varlığımda yokluğunun kaybolmasını sevdim.

Daha sonra eksikliğini tamamlamayı öğrendim, senin gibi olmaya başladım. Sen gittiğinden beri; senin gibi bakmaya, senin gibi gülmeye, senin gibi kokmaya başladım. Ben senin sevginle senin gibi olmaya başladım, zamanla senden ne kadar kaçsamda sana daha çok yakınlaşmaya başladım. Ve insanlarla konuşurken mimiklerimin tamamen sana benzediğini farkettim, sen olmaya başlıyordum kurtuluşum yoktu; varlığım yokluğuna hapsolmuştu. Sonra birde bu hapsoluşu sevdim. Ama ben hep sevdim.

8 Aralık 2012 Cumartesi

"Çok sevmiş amk" bile dedirttim.

İşte bir adamı öyle bir seviyorsun ki...

Özlüyorsun. Olağanüstü derecede özlüyorsun. Susuyorsun. Konuşamıyorsun. Konuşsanda kimse anlamıyor. Öyle bir seviyorsun ki onun haricindeki hiçbir şeyi görmüyorsun. Deli divane oluyorsun. Bir sözüne dünyayı siliyorsun. Sonra o gidiyor özlüyorsun işte. Öyle bir özlüyorsunki tesellisi olmuyor. Çaresiz kalıyorsun, biliyorsun. Hiçbir şey yapamayınca çıldırıyorsun, yine susuyorsun. Kısa anlamsız cümleler kuruyorsun; öznesi hep o. Ondan başkası ilaç olmuyor. Bir o olsun başkası olmasada olur diyorsun. Dedikçe kaybediyorsun. Kaybettikçe yalnız kalıyorsun. Yalnız kaldıkça en başından ona yanıyorsun. Ona yandıkça değersizleşiyorsun. Sen onu sevdikçe o uzaklaşıyor. Sen ona gittikçe o kaçıyor. Sonra bir gün vazgeçiyorsun o geliyor. Tam oldu diyorsun o yine gidiyor. Bütün unutulmuşluğunu mahvediyor ve gidiyor. Seni kendine çekiyor sonra kayboluyor. Belki elinde olmadan yapıyor. Belki oda her şeyden çok seviyor. İstiyor. Özlüyor. Bilemezsin, bilsen zaten duramazsın balkondan atlarsın. Ama oda bilmiyor, aslında yoruyor. Farkında olmadan bütün dünyanı kafana yıkıyor ve gidiyor. Gölgesinde yaşamaktan yoruluyorsun. Etrafındaki herkeste onu aramaktan yoruluyorsun. Onu görme arsuzundan çıkamıyorsun, yoruluyorsun. Dönme umudundan  yoruluyorsun. Bütün bunlardan bu kadar yorulmana rağmen asla ondan vazgeçemiyorsun, yine yoruluyorsun. Asla onu bırakamıyorsun. Asla anıları silip atamıyorsun.Üzerinden günler, aylar, yıllar geçiyor sen hala onu düşünüyorsun, onu seviyorsun, onu istiyorsun. Fotoğraflarına bakıp, videolarını seyredip, yüz hatlarını ona benzetmeye çalışıyorsun, sonra zamanla onun gibi oluyorsun. Kaçtıkça içine gömülüyorsun, unuttukça en baştan hatırlıyorsun. Bir fotoğraf, bir video, bir ses kaydı, bir koku.... Bütün geçmişini mahvediyor. Sadece geçmişin olsa iyi, geleceğinden bile çıkarıp atamıyorsun. İşte bir adamı öyle bir seviyorsun ki, o yokken hayatın onun gibi yaşamakla geçiyor.

7 Aralık 2012 Cuma

İnsan sevdiğini ne diye terkeder ? Ne diye bile bile çekip gider ? Ne diye aynı gökyüzünü başka şehirlerde seyreder ? Ne diye seve seve gider ki bir adam, ne diye terkeder ? Nasıl ağlaya ağlaya gidebilirki bir adam ? Sen gözyaşlarını gördüğün adamdan nasıl vazgeçebilirsinki, artık o olmadan o şehirde nasıl yaşayabilirsin ? Onsuzluğu hangi cesaretle kabullenebilirsin, ve onun yerine kimi, nasıl koyabilirsin ? Sen daha nasıl sevebilirsin, o nasıl unutabilir ? 
Şimdi başka şehirlerde yaşamak zorunda olduğunuz bir yalnızlık var. Şimdi bir boşluk varki hayatınızda, artık yastığını yanındaki yastıkla birleştirsen bile, ona başını koyan sevdiğin yok, kokusuysa yavaş yavaş siliniyor nevresimlerden. Artık beraber gezdiğiniz sokaklarda ikinizdende eser yok, beraber üşüyüp donduğunuz o sahilse uzun zamandır sizi bekliyor... Yağmurdan kaçıp saklandığınız o kaldırım eksik, bindiğiniz eminönü otobüsünden eser yok. Siz ayrıldığınızdan beri hiç kimse sokak sokak pamukşeker aramıyor bu şehirde, hiç kimse beraber öyle güzel kahkahalar atmıyor, gülüp oynamıyor, yolun ortasında herkesi yoksayıp yakalamaç oynamıyor, hiç kimse birbirlerinin gözlerine o kadar içten bakmıyor bu şehirde. Şimdi sizinle beraber her şey o kadar yarım ki, sahi söylesenize insan sevdiğini ne diye terkeder ?
Burda kalplerimizi paramparça etmek ve kaybolan parçalarımızı sevgisiyle tamamlayan Yaradan'ı tanımak için bulunuyoruz

6 Aralık 2012 Perşembe

Sevmek ;

Ellerini uzattığında tutabildiğin kadar yakınında olmakta seni sevmekti, ellerini uzattığında asla ulaşamayacak kadar uzak olmakta. Dudaklarına değdiğinde içten içe erimekti; değmek isteyipte değemediğinde daha çok erimekti; erimekti seni sevmek, her gün daha çok erimek. Sana dokunamadığı, seni hissedemediği, seni göremediği zaman deliye dönmekti sevmek. Her saniye sesini duymak için çırpınmak, duyamadığında endişelenmekti. Gözlerine baktığında yaşayan 7 milyon insanı yok saymaktı. Unutmaktı sevmek; senin haricindeki her şeyi unutmak, ama bir seni unutamamak. Varlığının haricindekileri silip atmaktı bir köşeye. Hiçbir şeyle mutlu olmayıp senin bir tebessümünle deliye dönmekti sevmek. Seni güldürmek için senin sevdiğin gibi olmaktı.

Saçmalamaktı. Üzülmekti sevmek, gözlerine baktığı her saniye hüzünlenmekti. Kaybolmaktı, sana sarıldığı her an boşluğun içine düşmekti. Benliğinin titremesiydi sevmek, nefesini hissettiğinde kendinden geçmekti. Sevmek sendin, sevilmeyi en iyi yansıtan.

Alışırsın dedin

Alışırsın dedin bırakıp gittin. Zamanla unutursun dedin, avunursun dedin. Geçer gider dedin. Hatırlamazsın bile dedin. Alışamazdım biliyordun, bile bile gittin. Yıkılırdım biliyordun, yıkılmamı istercesine gittin. Solardım, solmasını istemediğin gibi, soldururcasına gittin. İnanmıştım  oysa gitmeyeceğine, bitmeyeceğine inanmıştım ki sevmiştim bu denli.
"Sen asla solma" derken nereden bilebilirdim ki altında "seni ben solduracağım"ın yattığını.
Kapılmıştım işte. Gözlerimi açtığımda yalnızdım. Ne sen, ne kokun, ne kulaklarımı gıcırdatan sesin vardı.Yapayalnız kalmıştım orda öylece bir başıma, çaresiz.
Özlediğim, çok sevdiğim, o uğruna öldüğüm. Gözlerimi açtığımda yalnızca iki damla yaştın yanaklarımı ıslatan. Belkide inandıklarımın bedeliydi gözlerimden akan. Gittin ama hiç bir şey değişmedi bilesin, sen yokken seni bir kaç milyon kez daha sevdim, her gün yeniden sevdim, en baştan. Gittin daha beter ettin, daha çok sevdim. Olmayışını bile sevdim.
Çok sevmişti kız onu, herşeyin üstünde sevmişti. Delice, taparcasına, kör olmuşçasına.
Öyle bir sevmiştiki kız onu, bütün yanlışlarına hatalarına rağmen vazgeçmemişti. Ailesine sırtını dönercesine sevmişti üstelik. Ondan başka erkekleri yoksaymışçasına sevmişti.
Kız onu, kalbini parçalara ayıra ayıra sevmişti; her hücresine ayrı bir kalp ritmi uydurarak sevmişti.
Ha çocuğu sorucak olursanız, oda sevmişti elbet. Öyle bir sevmişti ki; her gün ayrı ayrı yalanlarına inandırmıştı kızı. Her gün başka türlü aldatmıştı, yormuştu, hırpalamıştı. Öyle bir sevmiştiki ailesinin karşısına geçip " ben onu seviyorum" bile diyememişti.

Gidiyorum...

Gidiyorum...
Bu kimsesiz şehrin, yoksul sokaklarından uzağa gidiyorum.
Sensizlikle gidiyorum, bir başıma, eksik, noksan.
Hiçbir şey umurumda değil,
Ne yağmur, ne karanlık,
Ne soğuktan kurumuş dudaklarımı ıslatan gözyaşlarım,
Ne gözyaşlarımın bulaştırdığı rimelim.
Ne yürümekten uyuşmuş ayaklarımın sızısı.
Kırık kalbim, buruk kirpiklerimle gidiyorum bu buğulu şehirden...
Sonbaharı yalnız yaşayan kalbimle gidiyorum.
Beni anlamayan, şu lanet olası bencil şehirden gidiyorum işte. Kendisi mükemmel olmadan mükemmeli arayan bu şehirden...
Şimdi, sensizliğe ağlamak düşer yüreğime. Hüzün çöker gözlerime, asillik bürür bedenimi. Şimdi sensizliğin şerefine güzelleşmek düşer ruhuma. Şimdi gitmek düşer varlığıma, en âlâsından...

Fakat hala neden beklediğimi merak ediyorsanız;

Fakat hala neden beklediğimi merak ediyorsanız; hiç kimseye o kadar içten sarılmamıştım, hiç kimse bedenimi o kadar sıkı sarmamıştı. Hiç kimsenin gözlerinde o kadar kabolmamıştım, hiç kimse gözlerime o kadar derin bakmamıştı. Hiç kimse veda öpücüğümde gözyaşlarına bürünmemişti, gözyaşlarımdan öpmemişti. Hiç kimse o kadar içten sevip hissettirmemişti. Hiç kimsenin arkasından bu kadar gözyaşı dökmemiştim, hiç kimseyi bu kadar özlememiştim. Ve hiç kimsenin arkasından, içimdeki ses beklememi bir gün her ne olursa olsun döneceğini söylememişti.

5 Aralık 2012 Çarşamba

Gözlerini Sevmek

Gözlerini sevmekti en tehlikelisi, gülüşünü sevmek değil. Gülüşünü severdin, sonra bir gün birisi onun gibi gülerdi. Tamam, canın yanardı ama yinede birisi onun gibi gülerdi, ama kimse onun gibi bakamazdı bir daha. Kimsenin gözleri onun kadar derin, onun kadar yeşil olamazdı. Birinin canını varlığını sevmekti acı olan, ne olursa olsun asla bırakmamaktı, her şeye rağmen sevmekti, yanından ayrılamamaktı en acısı. En acısı gittiğinde ruhunun en derin yerinde hissettiğin o sızıyı gelip asla mutluluğa çevirmeyeceğini bildiğin halde, hiç bıkmadan usanmadan hiç vazgeçmeden deli gibi sevmekti, beklemekti. En acısı onun asla dönmemesiydi ve senin asla vazgeçmemendi işte. Acıydı işte, hatıralar o kadar ağırdı ki tek başına taşımak mümkün olmadığı gibi yardım edeninde yoktu, etmeye cesareti olanında. Hiçbir şeyin yoktu, eksiktin işte noksandın. O gittiğinden beri eksiktin. Suçlu yine sendin. Hayatının merkezine oturtan yine sendin çünkü. Acılarının sebebi sendin. Seni terketmesinin sebebi yine sendin. Çünkü çok seven yine sendin.

Unutmuşsun

Duydum, unutmuşsun kara gözlerimi. Unutmuşsun çılgınlar gibi öptüğün ellerimi ve sarıldığında kafanı dakikalarca gömüp derin derin kokladığın boynumun kokusunu.

Gördüm, unutmuşsun sen bana bakmayı. Böyle mi bakardın oysa? Gözlerinle severdin beni. Unutmuşsun sen beni, yoksa böylemi selamlaşırdık, kucak dolusuyduk. Belli sen değilsin bu, unutmuşsun sen olmayı, sanki veda öpücüğümde ağlayan adam değilsin. Ellerimi boynuna dolayıp yüzüne yaklaştığımda burnumu ısırıp canımın yanışına, mutlulukla hüzünü karıştırıp çıkardığı tebessümde aşkı saklayan adam değilsin.

Gözlerinin yeşili aynı olmasına rağmen, yüreğinin sıcaklığı aynı değil. Gülüşün aynı olmasına rağmen, gözlerin onlara eşdeğer değil. Sen gülerken gözleriyle dünyaları bahşeden adam, kalbinin derinliklerinde sakladığın sevgimi bana geri ver. Ben bunu değil; esmer tenini hissettiğimde kalbimi beynimin her hücresinde bin bir hızda çarptırıp, beni aynı anda delice öldürüp dirilten adamı sevdim. Şimdi hemen seneler önce aldığını yerine koy ve çek git.